4x4 5. Bölüm

5. Bölüm 


Bu hikayedeki karakter ve olaylar hayal ürünüdür. Gerçekle bir alakası yoktur.


Dört Ay Sonra:

Mezun olmama son bir ayım kalmıştı. Mezun olduktan sonra, avukat olacaktım. Avukatlığını ilk yapacağım kişi, tabi ki de; O'ydu. Bulut'tu. Evet. Onu dört ay geçmesine rağmen hâlâ seviyorum. Hâlâ kurtulacağına inanıyordum. O da hukuk okuyordu. Ama savcı olacaktı. Ben onun özgürlüğü çalıştım. O benim mutluluğum için özgürlüğünden vazgeçti... Evet, onu seviyorum. Evet, onu özlüyorum. Evet, mektuplaşıyoruz da. Ama ben onu istiyorum. Onun yüzünü görmek istiyorum. Onun yüzünü ellerimin arasına almak istiyorum. Onun suçsuz olduğunu kanıtlamam lazımdı. O yüzden hep çalıştım. Okul birincisiyim. Sırf onu öpmek için, onun dudaklarını dudaklarımda hissetmek için... Düşüncelerimden kurtulmama yardımcı olan şey telefonuma gelen bildirimdi. 

Bulut'um adlı kişiden bir yeni mesaj:

Adını görür görmez yerimden fırladım. Mesajın üstüne tıkladım. Ama bu onun telefonundan gelen ama o olmayan biriydi. Kardeşi, Sena'ydı. Neden Bulut'un telefonundan yazdı?

Bulut'um:Hey! Bu abimin telefonu, biliyorum. Ama sen bana numaranı vermediğin için buradan yazıyorum. Abim tam dört aydır ortalarda yok telefonu felan da burada. Dört aydır beni oyaladığınızın farkındayım. On yedi yaşında olabilirim. Ama bu abim hakkında bana yalan söyleyeceğiniz anlamına gelmiyor. Şimdi bana söyle. ABİM NEREDE?! 

Siz:Abin yaklaşık iki-üç aya gelecek endişelenme.:)

Bulut'um:Ee ama nerede? Bunu söyle bana. Lütfeeen.

Siz:Bunu senin iyiliğin için söyleyemem. 

Bulut'um:Beni kandıramazsınız. Hiç biriniz. Ve abimin ceza evinde olduğunu biliyorum. Tamam mı? Biliyorum.

Şok içinde telefona bakarken, kapı alacaklı gibi çalınmaya başladı. Kapıyı açtığımda, gelenleri tanıyordum. Berk, Burcu, Oğuz ve Tolga, Beste ve Ebru. Onları en son iki ay önce görmüştüm. Berk, kendini çok mahçup hissetsede, pek belli etmemeye çalışıyordu. Hemen onları içeriye davet ettim. Salona geçip oturdular. Ben kahve yapmaya gittiğimde, Burcu, Ebru ve Beste de arkamdan geldiler. Hepsi mutlu gibiydi. Yüzlerinde güller açıyordu ve biliyordum ki, Berk ve Oğuz, Tolga'dan nefret ediyorlardı. Onları yalnız bırakırsak, dövüşüyorlardı. Normalde asla yalnız bırakmazlar, onları. Ama şimdi hepsi benim arkamdan gelmişti. Ne olmuştu bir şey olmuştu, onları bu kadar sevindiricek? Ama ben haberim yoktu? Şimdi başlıyoruz. Yani onlar başlıyor.

"Yaa, şey, ımm, ııı..."

Beste böyle birşeyler gevelerken, mahcup olduğunu gördüm. 

"Ağzının içinde ne geveliyorsun sen?" Ötekilere dönüp "Ne oldu?" dedim sinirle. Kızlar bana utanarak bakarken, bağırdım. "Ne oldu? Burada Ne dönüyor? Lan! Hemen söyleyin!" Yumuşayarak, onların ağzından laf alma taktiğimi uyguladım. Dudaklarımı büküp, "Ölümü görün. Hepinizde." deyip arkami döndüm. Arkamdan bana sarıldılar. Burcu anlatmaya başladı. Ebru devam ettirdi. Beste konuşmadı. 
  
    Ben iki gün sonra avukat olacaktım, ama Bulut'un mahkeme günü haftayaymış. Bana bir kağıt verdi, Burcu ve "Üzgünüm... Ama... Ben sana... Haber vermek... İstedim." dedi. Ben ağlayarak, "Bana bunu yapamazsınız! Benim canımı yakamazsınız! Ben buna inanıyorum! İnanmıyacağım." dedim. Berk'lerin koşarak içeri girdiğini gördüm. Ve kim olduğunu bilmediğim iki kişinin kolundan tutup, ittim. "Çıkın evimden çabuk! Bir daha da benim yanıma gelmeyin! SAKIN!" dedim kapıyı açıp hepsinin çıkmasını bekledim. 
    
    Gitmelerini beklemeden kapıyı kapattım. Kapıya yaslanıp, ağlamaya başladım. Hıçkırıklarımı atlatamıyorum. Ağlamam durduğunda, kalkıp, elimi-yüzümü yıkadım. Yatağıma yatıp, düşünmeye başladım: "Kesin yalan söylüyorlar. Olmaz öyle şey. Düpedüz yalan. Kuru iftira ya. Benimki de düşünce yani olmaz. Olmaz zaten, olamaz da. Kesin şaka falan yapayım derken, cıvkını çıkarttılar. NET. Ben zaten inanmıyorum ki. İnanmam. Buna inanacağımı sanmışlar. Buna kim inanır be? Saçma sapan şeyler. Bide benim buna inanacağımı düşünmüşler, ben mi buna inanacağım be? Zaten öyle bir şey olmaz." kendi kendime konuşurken, birden ağlamaya başlamam ve hıçkırmam bir oldu." Olamaz!" diye bağırdım. Kriz geçiriyordum. Tekrar bağırdım. "Benim sevdiğim insan, sevgilim, Bulut'um, herşeyim..." sesim kısıklaştı. "O-o ölemez." Ben onu kurtarıcaktım. Birlikte gitmediğimiz yerlere gidicektik. Evlenecektik. Ben ona, olmayan sebeplerden trip atıcaktım. Çocuğumuz olacaktı, adını annemin ismini, 'Tadya' koyacaktık. Ama o öldü. Beni bırakıp gitti. Ama söz vermiştik biz. Birbirimizi hiç bırakmıyacaktık.

İki Ay Sonra:

Onun öldüğünü söylediklerinin üstünden, tam iki ay geçmişti. Ben kimseyle konuşmadım. Onlar beni aradılar, evime geldiler... Ama cevap bile vermedim konuşacak mecalim bile yoktu. Bugün beni bir kafeye zorla getirdiler, bir çay söyledim. Geldiğinde teşekkür edip, aldım. Herkes okulu bitirdi bende bitirdim. Zorlada olsa okula gitmiştim. Tam bir ruh gibi gidip gelmiştim. Zaten bir yere gittiğimde, kimseyle konuştuğumda yoktu. Evden okula okuldan eve. Beni zorla kafeye getirdiklerinde, onlar kahvelerini içip benle konuşmaya çalıştılar ama ben kısa cevaplar haricinde konuşmadım bile. 
  
     Tam kalkacakken bir kurşun sesi duydum. Ve Oğuz'un tiz bir çığlığını duydum. Arkamı döndüm. Oğuz'un kalbinin altında, omzunda, karnında, sırt tarafında, karnında bir tane daha kurşun vardı. Ebru ve Burcu tıp okudukları için müdahale etmek amacıyla yanına gittiler. Ama Sonrasında birkaç el daha silah sıkıldı, ben nedenini anlamadığım bir şekilde yere düştüm. Çok soğuktu. Karnımda, omzumda, göğüs kafesimde, kafamda şiddetli ağrılar vardı. Dışarıdan boğuk sesler geliyordu. Burcu'nun sesi yoktu, Beste'ninde Ebru'nun da, Berk'in de, Tolga bir şeyler sayıklayıp duruyordu ama hiçbir şey anlamıyordum. En son hatırladığım, şiddetli ağrılarımdı. Ve gözlerimde, tam gözlerimin önünde beni uyandırmaya çalışan, başımda ağlayan veya hayallerimdeki Bulut vardı. Beynimin bana ne tür bir oyun oynadığını bilmiyorum. 

(Yazarın anlatımıyla)

Karanlıkta, gözünü kapattığında, yolda yürüdüğünde, otobüse bindiğinde, metroya bindiğinde, kısacası her yerde aynı kişiyi görüyordu, Bulut'u, gördüğündeki kıyafetleri, yüzündeki ifadesi, gülüşü, yürüyüşü, hep aynıydı. Hiç biri değişmemişti. O gün hepsi tek tek vurulduklarında, Doğa'nın gözlerinin önüne Bulut gelmişti. Bir tek Doğa bilmiyordu onu. O bilmedikçe hem Doğa hem de Bulut kahroluyordu. Doğa Bulut'un olmayışına hâlâ alışamamıştı, her ne kadar yeni sevgili olmuş, yeni hapishaneye girmiş, yeni ölmüş olsada onu seviyordu. Bulut onun hayatının aşkıydı. Onu bırakamazdı. 

   Ameliyat Odası:
 
-Hastanın durumu kritik! 

-Hemen üç ünite kan bulun!

-Kan gurubu nedir?!

-0rh+(sıfır eraş pozitif)! Acele etmezseniz hastayı kaybedebiliriz! Çabuk olun olabildiğince hızlı!

-Tamam! Hemen geliyorum. 

Doktorlar kendi aralarında konuşurken, tam altı kişi yaralı bir şekilde farklı ameliyat odalarında aynı acıyı paylaşıyor, on beşe yakın insan onları bekliyordu. O bekleyenlerden biri de Bulut'tu. Onun Doğa'sı içeride acı çekiyor. O burada kahroluyordu. Bir hemşire içeriden çıkıp sorulara bile cevap vermeden koşarak gidip, kan alırken herkes arkasından bakakalmıştı. Doğa'nın babasının tansiyonu düşerken, üvey annesi babasını sakinleştirmeye çalışıyordu. Giden hemşire elinde kanlarla geri dönmüş, yine sorulara cevap vermeden içeriye girmişti. Dört kişi onun başında ümitsizce beklerken, yan taraftan, Ebru'nun olduğu kolidordan küçük sevinç çığlıkları duyulmuştu. 
 
Ebru'nun Olduğu Kolidor:

    Ebru'nun ameliyatı bitmiş olacak ki doktor içeriden çıktı. Ebru, omzundan ve bacağından vurulmuştu. Ebru'nun kapısında bekleyen anne-babası ve Tolga hemen yanına gittiler, durumunu öğrenmek için.
 
-Hastanın durumu gayet iyi. Endişelenecek bir şey yok. Hasarı ölümcül noktalardan almadığı için diğer arkadaşlarına göre şanslı. Şimdilik uyuması gerek. Dinlenmesi vesaire. Uyanınca görebilirsiniz. Ayrıca Ebru için birkaç ilaç yazacağım. Biriniz benim odama muhakkak gelsin. İlaçları aksatmadan kullanması gerek.

    Oğuz'un olduğu kolidora yanına gidip durumunu sordu. Oğuz'un ablası başını olumsuz anlamda sallayarak cevap verdi ve ağlamaya başladı. Gözleri zaten ağlamaktan kan çanağı olmuşken, daha fazla ağladı. Ablasının nişanlısı Rüzgar, ona destek vermek amacıyla ona sarıldı. Tolga yavaş yavaş çıkıp Beste'nin olduğu kolidora yürüdü. O sırada sevinç çığlıkları duyuldu. Burcu'nun olduğu koridordan. Burcu'nun karnından saplanmıştı kurşun ve kafasından da sıyırmıştı da ayrıca. 

   Tolga koşarak onun olduğu kolidora gitti. Doktorum açıklaması bitmiş, gidiyordu. 

   Burcu'nun annesi oturup ağlamaya başlamıştı. 

   Tolga, hemen Burcu'nun abisinin yanına gidip ne olduğunu sordu. 

Abisi şok olmuş bir şekilde, duraksayarak cevap verdi:
  -Burcu'nun... Onun... Birşey... Hatırlayamama gibi, kolunu bile hareket ettirmeye bilirmiş. LAN! BENİM KARDEŞİM BENİ HATIRLAMAYA BİLİRMİŞ, LAN! 

   Abiside ağlamaya başladığında, abisinin sevgiliside ona sarıldı. 

    Tolga duydukları karşısında küçük çaplı bir şok geçirmişti...

~~
SON
~~

1235 kelime. 

Sorry! Bye. 👋


Yorumlar